Glial Tümörlerin Reprodüktif Epidemiyolojisi. Glioblastoma Tedavisinde Progesteron Agonisti ve Antagonistlerinin Kullanımı

Pek çok çalışma kadın cinsiyette glioblastoma riskinin daha az olduğunu, ancak kadınlık hormonların seviyesinin azaldığı menapoz sonrası bu riskin erkeklerle eşitlendiğini göstermektedir. Bu durum bazı dişi cinsiyet hormonlarının glioblastoma hücre çoğalması üzerinde baskılayıcı olabileciğini düşündürtmektedir. Nitekim, menapoz sonrası progesteron içeren hormon replasman tedavisi alan kadın hastalarda glioblastoma riski azalmaktadır. Glial tümörlerde progesteron reseptörü (PR) PR-A çoğalmayıcı baskılayıcı, PR-B ise çoğalmayı uyarıcıdır. Hormon replasman tedavisinde ve depo kontraseptif olarak kullanılan medroksiprogesteron asetat, rahim kanserinde PR-B düzeylerini azaltarak etki gösterir. Hamilelik esnasında glial tümörler daha hızlı büyüyebilir; ancak görülme sıklıklıkları son trimester’e (3 aylık hamilelik dönemi) doğru azalır ve çocuk sahibi olmak kadınlarda yaşam boyu glioblastoma riskini azaltır. Hamilelikte progesteron düzeyleri ilk günden son güne kadar neredeyse lineer bir artış göstererek 160-200 mikromolar konsantrasyonlara ulaşır. Tüm bu veriler düşük progesteron konsantrasyonlarının glial tümör büyümesini uyarabileceğini, yüksek dozlarda ise baskılayabileceğini göstermektedir. Hücre kültürü araştırmaları da bu hipotez ile tamamen örtüşen sonuçlar vermektedir. Hamilelik ile ilgili en çok gözönünde bulundurulan unsurlardan biri, embriyodaki babadan gelen antijenik çeşitliliğe rağmen bebeğin immün ret cevabı ile karşılaşmaması, dolayısı ile hamileliğin immün bir baskılama süreci olduğudur. Ancak bu tamamen doğru değildir, hamilelik esnasında anne ve embryonun enfeksiyonlara karşı savunmasız olması da biyolojik olarak tolere edilemez ve progesteron’un az bilinen immün uyarıcı görevleri de vardır. Buna paralel olarak, medroksiprogesteron asetat’ın renal hücreli karsinomada IL-2 immün tedavi etkisini arttırdığına dair gözlemler mevcuttur. Biz medroksiprogesteron asetat’ın glioblastoma immüno-endokrin tedavi stratejileri açısından uygun bir aday olacağını düşünüyoruz.